Yeni yüzyılın ilk çeyreğini tamamlamak üzereyken Türk Halkı karışık duygular içinde bol aksiyonlu, biraz acılı biraz da eğlenceli bir yaşam sürmekte. Aslında milletçe yarı aç yarı tok yaşıyoruz. Ama herkes halinden memnun olmalı ki, 22 yıldan beri aynı partiyi seçip duruyoruz.
Dışarıdan biri okusa bize sormaz mı? Neden böyle oluyor, ülkenizde muhalefet partileri yok mu?
Hiç sorma…
Uzun yıllar iktidar olan bir parti tabi ki kendi zenginini ve ekosistemini yaratacaktır. Bundan doğal bir durum olamaz. Bütün bunların nasıl olduğundan ve hangi aşamaya gelindiğinden söz edeceğiz biraz.
Zengin sofralarında tıkınanlara, mahremiyet yatlarında tatil keyfi yapanlara içimiz giderek bakıyoruz. Sınırlarımızın dışında kumar makinelerinin başında içkisini yudumlayanlar da, kara paralarla görgüsüz videolar paylaşanlar da yakın takibimizde. Yanlış anlaşılmasın sosyal medyada milyonlarca fakir ve cahil takipçileri var bunların. Bir yanda hastane randevusu için günlerce bekleyen vatandaşlarımız, diğer yanda hiç beklemeyip ücret de ödemeden muayene olan -ekmeğimize ortak- uzatmalı misafirler. Neredeyse her gün bir liyakatsizin yol açtığı bir felaketle karşı karşıya kalıyoruz. Nüfusun yüzde biri servetin yüzde kırkına sahip olmuş. Sosyal medyada eleştirel paylaşım yapanlar evlerine şafak baskınları ile gözaltına alınıp ev hapsine ya da cezaevine konuluyorlar. Ülkenin kurucusuna ve kurucu değerlerine bağlılıklarını bildirenler soruşturmalar geçiriyorlar, mesleklerinden oluyorlar, itilip kakılıyorlar. Kurucu değerlerimize ve bilge liderimize hakaret eden -yeni nesil Lawrensler- rahatlıkla ortalıkta dolaşıyorlar. Mafyacılar cezaevinden çıkarılıp kendilerini devlet görevlisi gibi tanıtarak ortalıkta dolaşıyorlar. Din ve inanç sömürücüsü sahtekarlar halkı kafeslemişler. Sömürüyor da sömürüyorlar. Üstüne bir de teröristliği tüm dünyaca tescillenmiş, hüküm giymiş kişiler salıverilmek isteniyor.
Fabrikalar zaten satılmıştı. Tarım bitmişti. Hayvancılık can çekişiyordu. Çiftçilik mesleği yok olmak üzere. Köylerde birkaç aile dışında kimse kalmadı. Gençler ise neredeyse hiç yok. Temel tarımsal üretim maddelerimizin çoğunu dışarıdan satın alır olduk. Hatta hayvan yemini, eti bile dışarıdan ithal eder hale geldik. Kurumlar, kuruluşlar dökülüyor. Tüketiciye değer ve önem veren hiçbir kuruluş kalmadı. Bankacılık ve yandaş holding şirketleri dışında doğru düzgün kar eden de yok. Büyük paraları bulanlar bir ayaklarını yurt dışına atmışlar. Evlerini almışlar. İstedikleri zaman çekip gidebilirler.
İnsanlar artık düğün davetiyesi almaktan korkar oldular. Çeyrek altın takma adeti de ortadan kalktı haliyle. Kahvede oyun oynarken masanın neşesi ‘yancıları’ istemez oldu insanlar. Emekliler torunlarına harçlık verirken elleri titriyor. Gençlerin ev araba alma, doğru düzgün bir yaşam sürme umutları yok oldu. Hatta bu ülkede gelecek kurmayı bile istemiyorlar artık. Hepsi bir an önce ülkeyi terk edip gitmek istiyor. Toplumsal yapıdaki erozyonu görmek için gündüz kadın programlarına şöyle bir bakmak yetiyor. İnsanlar ne yaptıklarının farkında değiller. Ne istediklerini bilmez hale gelmişler.
Siyasi partiler ve siyasi figürler inanılmaz salvolarla bir anda iktidara biat edip el öpüyorlar. Yılların muhalifi saygı duyulan gazeteciler bir anda tam tersi söylemlerde bulunmaya başlıyorlar. Her kesimde bir şaşkınlık var. Herkes savruluyor.
Enflasyon verilerini her ayın üçünde veren bir kurumumuz var. Hiç utanmadan her ay bir yalan uyduruyor. Sayelerinde gerçek maaşlarımızı alamıyoruz. Alım gücümüz her an düşüyor. Maaşlar ev kiralarına yetmiyor. Emekli de emekçi de çok zor durumda. Ama kimin umurunda?
İktidara sorsan; muhtaç ülkelere para dağıtıyor, dünyanın mazlumlarını ülkeye davet ediyor. Uzaya gidiyor. İHA, SİHA üretiyor. Yol yapıyor. Suriye’yi fethediyor. Amerika’ya rest çekiyor. Muhalefetin kırmızı kartıyla dalga geçiyor.
Peki, nasıl oluyor da bütün bunları böyle kolayca sindirebiliyoruz?
Çünkü temel gıdamız propaganda. Gece gündüz televizyonlardan, gazetelerden, sosyal medyadan beş duyumuza hitap eden yüzlerce propaganda ürününü bir güzel tüketiyoruz. Sağ olsun iktidarımız bu işi çok iyi beceriyor. Beyaz propaganda, kara propaganda, gri propaganda menüleri her an önümüzde. Tüket tüketebildiğin kadar. O da neymiş, diye soranlar olabilir.
“Propaganda; algıları şekillendirmeye, kavrayışı manipüle etmeye ve davranışı yönlendirmeye yönelik amaçlı ve sistematik girişimdir.”
Çokça propaganda tüketen bireyler sorgulama yetisini kaybederek gerçekle yalanı birbirinden ayıramaz hale gelirmiş. Milenyumun ilk çeyreğinde ülkemde son durum budur. Sağlıcakla…
A.Tekin Akın
Doyurucu bir yazı.Kalemine sağlık.Kısa ve öz.Anlayana…A.Tekin Akın
Erdal Nal
Sağ olun.
Tayyar Tekin
Eline, aklına sağlık. Sosyolojik olarak tam bir altüst oluş, gerçeklerin tesyüz edilip yalan makinelerle toplumun manüpile edildiği gerçeğini çok güzel ifade etmişsin.
Erdal Nal
Sağ olun.
Erdoğan Çetin
Erdal bey, Gerçekten çok iyi özetlemişsiniz. Kaleminize sağlık.
Erdal Nal
Teşekkür ederim.