Geleceği hiç kimse bilemez. Geleceği bilmenin tek yolu vardır. Zamanda yolculuk yapmak. O da, bugünün teknolojisi ile biraz zor.
Tarih boyunca bütün insanların geleceği bilmek gibi bir çabası olmuştur. Bireyler büyücülere, falcılara giderek merakını gidermeye çalışırken; devlet başkanları da yanlarında falcılar, rüya yorumcuları bulundurarak önemli kararlar öncesinde onları son kontrol mekanizması olarak kullanmışlardır. Bu sayede kahin, müneccim, astrolog, falcı, rüya yorumcusu, büyücü, şifacı dediğimiz kişiler saygı görüp rahat bir yaşam sürmüşlerdir. Aslında bunların çoğu detayları kaçırmayan ikna yeteneği yüksek sahtekar manipülatörlerden başka bir şey değillerdir. Bunu herkes içten içe bilse de, bir umut kaynağı olarak onları beslemekten geri duramamışlardır.
Halkın büyücü ve falcılarını bir kenara bırakırsak, sarayların müneccimleri tarihin seyrini değiştirecek kadar önemli etkiler yaratmışlardır. Bazı bağımsız kişiler de hikaye anlatıcıların ilgisi sayesinde ön plana çıkmayı başarmışlardır. 16. Yüzyılda Fransa’da yaşamış Nostradamus (Michel de Nostredame) kahinlerin en bilinenidir. 20. Yüzyılda Bulgaristan’da yaşamış olan Baba Vanga (Vangelia Pandeva Dimitrova) son zamanlarda çok fazla adından söz ettirdi. Ursula Shipton 16. Yüzyıl İngiltere’sinde Mother Shipton (Shipton ana) adıyla bilinen ünlü bir kahindir. Falcı Marie Anne Adelaide Lenormand 18.yüzyılda Fransa’da yaşamış bir başka bilinen isimdir. 12. Yüzyılda Endülüs’te doğan Muhyiddin Arabi ise İslam toplumunun bu konuda övüneceği bir kişilik olarak tarihe geçmiştir. İngiliz’i Fransız’ı olur da, Amerikalısı geri kalır mı? Onlar da 19. Yüzyılda (Medyum) Edgar Cayce adlı kişiyi ön plana çıkarmışlardır. Tabi ki, bütün bunların Antik Yunanlı kökenleri olması adettendir. Burada devreye Yunan Mitolojisindeki Delfi Kahinleri, Thebailli Teiresias ve Apollon giriyor. Müziğin, güzel sanatların, şiirin, ateşin ve kehanetin tanrısı Apollon.
Kimi medyumluk yaparak, kimi fal bakarak, kimi tarot kartları açarak, kimi yıldızlara bakarak, kimi transa geçerek, kimi rüyaya yatarak, kimi de sayılarla oynayarak geleceği bildiklerini iddia etmişlerdir. Genellikle öyküleri de benzerdir. Ya çok çirkin ya gözleri kör ya çok detaycı ve konuşarak karşısındakini etkileme yeteneğine sahip olan kişiler. Çocukluklarında dışlanmış, ileriki yaşlarda suçlanmış ya da başlarına kötü şeyler gelmişse de; bir süre sonra saraylarda krallar ve kraliçelerin en yakınlarında yer almışlar. Bazılarının kitapları ya da onlara ithaf edilen yazılı metinleri var. Şiirsel dil kullanıyorlar. Yazdıkları öylesine anlaşılmaz ki, herkes istediği her anlamı yükleyebilir. Bu yüzden her yılbaşında kahinlerin ülkemiz için hangi kehanetlerde bulundukları medyanın öncelikli konularındandır. Aslında hepsi saçmalıktır. Ama bir sektör haline geldiğinden yaygınca tüketilen iyi vakit geçirten ilginç zararsız hikayeler olarak ortada durmalarının pek çok kişi için bir sakıncası yoktur.
Genel olarak kahinlik diye adlandırdığımız bu eylemlerin birçok kolu ve dalı olduğundan bahsetmiştim. Kralların en yakınında bulunup kehanet ve din soslu manipülasyon ile onları etkileri altına alan çok karizmatik Mazdek ve Rasputin’den bahsetmezsek anlatımız eksik kalır. 5. Yüzyılda İran’da yaşamış olan Mazdek hava ve su gibi malların ve kadınların da insanlarca ücretsiz ve eşit olarak paylaşılması gerektiğini ileri sürerek, dönemin hükümdarı Kevat’ı etkisi altına almış biri. Diğer entrikalarını bir kenara bırakırsak inancı uğruna hükümdar Kavat’ın eşini ortak kullanmaya ikna etmesi ile günümüzde argo bir hakaret olarak kullanılan “kavat” sözcüğünü dilimize kazandıran kişidir. Rasputin de meslektaşı Mazdek’le benzer bir yaşamı 19.yüzyılda Rus Romanov hanedanının sarayında kurar. Din, şifacılık, medyumluk, baş danışmanlık derken uyuşturucu ve cinsel sapkınlıklarla dolu hızlı bir yaşam sürer. Onun hanedanlık üzerindeki gücünü hazmedemeyen bir grup soylu tarafından öldürülür. Önce bıçaklı saldırıya uğrar, ölümden döner. İyileştiğinde önce siyanürlü kek ve çay verilir. Ardından siyanürlü şarap verilir. Rasputin hiçbir zehirlenme belirtisi göstermez. En son kafasına üç kurşun sıkarak öldürülür ve nehre atılır.
Bütün bu kehanet anlatılarının çıkar sağlamak amacıyla uydurulmuş öyküler olduğunu ve geleceği hiç kimsenin bilemeyeceğini ısrarla belirttikten sonra; hava tahmin raporlarının fırtınayı önceden haber vermesini, romatizma hastalığı olan birinin yağmur yağacağını önceden bilmesini, bir hekimin kanserli hastaya üç ay ömür biçmesini nereye koyacağız? Biraz daha açarsak; bilge bir kişinin yeni geldiği bir ülkeyi gezdikten sonra halkın sefaletini, yöneticilerin liyakatsizliğini, kralın zayıflıklarını görüp, krala “Senin ülken yakında batacak” demesi ve o ülkenin batması gibi olaylar hiç mi olmadı tarihte? Güçlü akan bir nehirde kürekleri olmayan bir sandalın biraz ilerideki çağlayandan aşağıya düşeceğini tahmin etmek geleceği bilmek midir?
Bence hayır. Eğer senin bir kümesin varsa ve tavuklardan birini kesmek için kümese doğru yürüyorsan geleceği biliyorsun. Ama kümes sakinleri bunu bilmiyor. Belki de kümese kadar gidemeyeceksin. Ne olursa olsun kümesteki tavuklar geleceği bilemezler. Ama onlar da biraz ileride toprakta sürünen solucanın biraz sonra midesine gideceğini ve yaşamının son bulacağını biliyorlar.
Sözün özü; bizi, kümesteki tavukları bildiğimiz gibi bilen birileri varsa evet, bizim geleceğimizi bilebilirler. Çünkü ellerinde bir plan vardır. Ve bu planın uygulayıcıları kendileridir. Kümesteki tavuk olmamak dileğiyle. Sağlıcakla…
Hasan KİREZ
Çoktan bizi kümese sokmuşlar gibi…
Erdal Nal
Kesinlikle.