Çocukluk yıllarımda büyükbaş hayvan yetiştiriciliği yaptığımız zamanlar, damızlık sığır ithalatı yapılacaktı. Tarım Kredi Kooperatifleri üzerinden kayıt yapılacak, ortağın alım gücüne göre 4-5 ay sonra sığırlar teslim edilecekti. O dönemde günlük süt verimi 10-15 litre civarı olan hayvan varlığının ortalama süt verimi 30-40 litreye çıkması hedefleniyordu. Proje kapsamında ortalama 5 aylık gebe olan sığırlar gelmeye başladığı zaman bizdeki sığırlara göre kargası daha güçlü, daha gösterişli sığırlar artık ahırlarda yerini almaya başlamıştı. Gelen her hayvanın kulaklarında küpeler vardı bizde ise küpe takma işi son 20 yılda zorunlu hale geldi. Küpeler elbette süs amaçlı değil sürü yönetiminin önemli bir noktası idi. Her hayvanın yaşı, süt verimi doğum sayısı vb. kriterleri değerlendirmek için kullanılan kimlik numarası idi. 80’li yıllarda yapılan ithalat ülke sürü niteliğini değiştirmek ortalama süt ve et verimini artırmak için yapılmıştı ve bugünlere kadar o zamanlarda yapılan kan değişikliği etkisi ile ortalama verim artmıştı. Yüksek verimli sığırlar Almanya ve Hollanda’dan ithal edilen ırklardı. Almanya neyse de bu Konya büyüklüğünde Hollanda ne alaka her taşın altından küçücük ülke çıkıyor. (küçücük ülke tabirini toprak yüzölçümü olarak kullandım)
Her iki ülkede ya da sistemlerini doğru kurmuş bilimsel verilere göre hangi konuda gelişim sağlamak amacı ile çalışmalar yapıldı ise o konuda öne çıkmasını sağlıyordu. Hayvancılık konusunda ıslah programını yıllar önce çalıştırıp gerekli alt yapıları olduğu için toplam verimleri her zaman bize göre çok daha önde oluyor. Adamlar ürettikleri hayvanları, süt ve süt ürünlerini dünyaya satıyor. Biz ise kendi et ve süt ihtiyaçlarımızı karşılayabilmek için ithalata başvuruyoruz. İthalat hiçbir zaman fiyatlarda kalıcı düşüş etkisi yaratmaz, sadece kısa süreli dalgalanma olur, sonra tekrar yükselir. Çözüm; doğru sürü yönetimi ve hayvan varlığının artması. Hayvan varlığı artması demek hem kırmızı et fiyatlarında hem de süt ve süt ürünlerinde fiyatların düşmesi anlamına gelir.
Son günlerde yine canlı hayvan ithalatı yapıldı. Nereden ithal ediliyor bu hayvanlar; Uruguay. Toplam nüfusu 3,5 milyon. Yani toplam nüfusu Ankara’dan küçük bir ülkeden ithalat yapıyoruz. Yapılan ithalat düve veya genç dişi hayvan değil, kasaplık erkek veya verimden düşmüş dişi sığırlar. Yani bizim sürü varlığımızı geliştirmek için değil sadece kırmızı et piyasasına tedarik için. Uruguay iç karmaşalar, ekonomik krizler yaşamış uzun yıllar sıkıntılar yaşamış dış borçları ödeyemez bir ülke iken, doğru sürü yönetimi ile 15-20 yıl içinde dünyaya kırmızı et satan ekonomi haline geldi. Ülkenin hayvansal üretim potansiyelini gören bir yönetici doğru programlama ile başarmıştı dünyaya et satmayı.
Yapılması gereken hayvan varlığımızı doğru yönetmek olmalı, ithal edeceğimiz hayvanlar ve vereceğimiz teşvikler doğru planlanmalı. Her bölge için yüksek nitelikli hayvanların tespiti sağlanmalı, verimli olan dişi sığırlar selekte edilmeli. Bir taraftan kamu ve özel sektör ıslah programları oluşturup verimli ırklar elde edebilmek için çalışmalar başlatılmalıdır. Tüm veriler bilimsel yöntemlerle değerlendirilmeli ve analizler yapılmalı. Gerekirse özel bölgeler planlamalı ki 10 -15 yıl sonra hala kırmızı et ithalatını konuşuyor olmayalım.
Konun özü; işi bilen ülkenin sürüsünü yönetecek yetenekli bir çobana ihtiyacımız var.