Bilal Nargöz’ün, ‘Doğu Antalya Masal Derlemelerinde Yalanlamalı Masal Örnekleri Üzerine’ adlı çalışmada Antalya yöresinde yer alan yalanlamalı tekerlemeler, türküler, destanlar ve masallar Türk Halk Edebiyatı için önem taşıyor.
Ele alınan derleme de yalanlamalı tekerlemeler, yalanlamalı türküler, yalanmalı destanlar ve yalanlanmalı masallar Antalya yöresine ait edebi eserler olarak biliniyor. Yalanlamadan kastedilen ise yaşanmamış olayları yaşanmış gibi göstererek, dinleyicinin dikkatini çekme olarak tanımlanıyor.
Dermelerden bazıları;
YALANLI MASALLAR
KÖSE DEĞERMENCİ MASALI
Bir ihtiyar varmış. Oğluna demiş ki:
“Bir gün, Köseli Değermende ununu üğütme.” demiş.
Adam, bir gün gelmiş ve ölmüş. Evde de un tükenmiş. Oğlu değermene gitmiş. Kösenin değermene varmış. Bir bakmış ki Köse oradaymış. Oğlanın aklına gelmiş. O adama gitmeyin diye babamın vasiyeti vardı. “Ben burada un üğütmem. Aşağıdaki değermene gideceğim.” demiş.
Aşağıkı değermene gitmiş. Köse de bunun üstüne kestirme yoldan aşağıdaki değirmene gitmiş ve kıyafet değiştirmiş. Oğlan oraya varmış bakmış ki burada da var bir Köse.
Oğlan: “O zaman ben burada da üğütmecen aşağıkı değermene gideceğin. Oğlan, o adama babamın vasiyeti vardı. Ben burada un üğütmem. Aşağıkı değermene gideceğim.” demiş. Aşağıkı değermene gitmiş. Köse değirmenci yine kılık değiştirmiş bu değirmene de gelmiş. Oğlan da bakmış bakmış başka değirmen yokmuş. Evde ekmek de yokmuş. Oğlan:
“Çoluk çocuk aç ekmek bekler. Bari bu değirmende unu mu üdiyin.” demiş. Köse unu üğütmüş. Köse oğlana: “Oradan un al gel de bir çörek yapalım, yelim. Unu senden ufrası benden olsun.” demiş. Öteki adam hemen su dökerimiş su dökerimiş. Su döke döke çovalda un bitmiş.
Derke Köse:“Hindi ne yapacaz bunu? Birimiz yalan söleyelim. Kimin yalanı üste çıkarsa bu unlardan yaptığımız çöreği o alsın, gitsin. O götürecek.” demiş.
Değermenci Köse, oğlana:
“Anlat bakalım.”. Oğlan da başlamış anlatmaya: “Bizim eski bi ekinliğimiz vardı. Ekin biçerdim ben. Orda da bizim bi topal arı vardı. Sabahleyin, akşamleyin bir baktım bizim topal arı yok. Atı eğerledim, gettim. Vardım Kaf Dağı’nın başına. Kaf Dağı’nın başında buldum, getirdim Topal arıyı. Bizim govanın içine saldım.” demiş. Ondan sonra oğlan:
“Benim at diye eğerlediğim foraz imiş. Forazın içinde bi yara çıkmış.O yaraya sen ceviz yağı süreceksin.” demişler. Ceviz yağı sürmüş yaraya. Foraz diye atımış eğerlediği. Forazın çiğninde bi yara çıkmış. Yaranın içinde bi ceviz ağacı çıkmış. Ceviz ağacının üstünde ekin biçer imiş. Foraz ötdükce dilkiler gelir imiş forazın sesine. Foraz ağacına dilkiler gelirmiş. Foraz,:
“Ekin biçer idim.” demiş. Oğlan:
“O dilkinin ayağına orağı bi saldım. Orak dilkinin ayağına çakıldı.” demiş.
Horaz, dilkiden gaçarmış, ekin biçilirmiş. Oğlan, Köse’ye:
“Horaz dilkiden gaçar ekin biçilir. Horaz geder, ekin biçilir. Benim ekin biçildi.. Bu getirdim masul; dilkinin govaladığı, o forazın biçdiği masul.” demiş. Adam:
“Geç olum sen. Ben bubanın çok ekmeni yedim idi emme bunu sen gazandın. Bu sefer sen benim ekmemi yecesin. Götür, git şu çovalı.” demiş.
Böylelikle, Köseyi aldatmış ve evinin yolunu tutmuş.”
OH GOCA MASALI
Bi adamın bir oğlu varımış. Oğlan, bubasına: “ Bana, patişahın kızını isteyiver.” demiş. Adam:
“Oğlum patişah bize gız vermez. demiş. Oğlan da bubasına: “ Sen bir iste de vermezse vermesin.” demiş. Adam gitmiş padişahın kızını istemiş. Patişah da: “ Oğlunun mesleği ne?” demiş. Adam da: “Mesleği yok.” demiş. Patişah da: “Ben mesleği olmayana gız vermem.” demiş.
Adam eşşene binmiş geri gitmiş. Oğlunu okutmaya garar vermiş. Oğlunu da önüne gatmış getmişler. Bunlar bir yere varmışlar. Yolda yorulmuşlar. Adam, oğluna: “Gel, bi ekmemizi yiyelim. Biraz dinlenelim.” demiş. Goca höle bi daşa dayanmış. “ohhh” demiş. İçerden bi goca çıkmış gelmiş. Daşa yaslanan adama, içerden gelen goca: “ Sen necisin? Sen beni çağırdın?” demiş. Adam da:“ Yok, ben çarmadım.” demiş. İçerden gelen de: “ Benim adım Oh Goca.”demiş.
Sen nerden gelin? Nere giden? diye sormuş. O goca da: “ Ben şu çocuğu okutacan.” demiş. Daşın içinden çıkan adam da: “ Ben okutuveriyin çocuğu” demiş. Adam: “Pekiyi okudabilir misin?” demiş. Oh Goca da:
“Okudabilirin. Sen filan gün gel. Oğlunu al, götür.” demiş. Gün belli etmişler. Oh Goca:
“Eğer öğrenecese öğrenecek. Öğrenmezse de adam olmacak, demektir.” demiş.
Oh Gocanın bi gızı varımış. Kız bir kapı açmış içerisi hep adam kemiği imiş. Oh Goca, öğrendim diyeni yerimiş. Yer imiş bunları. Babasınla sözleştikleri vakit gelmiş. Oh Goca; bir kedi olurumuş, bir köpek olurumuş. Talebesi olan çocuğa da sormuş:
“Öğrendin mi oğlum? demiş. O da: “Öğrenmedim, Oh Goca.” demiş. Oh Goca, oğlana:
“Sen, adam olmacasın.” demiş. Bobası oğlunu almaya gelmiş. Oh Goca, adama:
“Senin oğlan adam olmacak.” demiş. Oh Gocanın gızı da oğlana: “ Benim bobamı gördüğün yerde gaç, gonuşma.” demiş.
Oğlanla babası oradan getmişler. Bir eşşcikleri varımış. Eşşeğe binerimiş goca . Oğlu eşşeği yardan aşağa kaktırıvermiş.Adam, oğluna:
“Oğlum eşşeği neden kaktırıverdin aşağı. Şimdi ben nasıl yürüyeceğim?” demiş. Oğlu da: “ Dur, buba. Ben bir at oleyin. Sen üstüme bin, beni pazara götür. Pazarda, beni sat.” demiş. Gitmiş pazara. Bakmış önünde kelce bi adam. Adam, gocaya:
“Bana atı satar mısın?” demiş. Adam da atı satmış. Atı alan adam evine varmış. Atı evin önüne bağlamış. Evine çıkmışımış. At bi partlamış. Bir partlamış, gaçmış. İpi de gırmış, gaçmış. Bakmış, adamlar arkasından geliveriymiş; atı çevireceğiz deyi. At bakmış, adam geliveriy; at, bi
Arap çocuğu olmuş. Masumca bi çocuk olmuş. Çocuk ağlarımış. Adam:
“Ne oldu oğlum niye ağlan?” demiş. Çocuk da: “Buradan bir at geçti. Beni çiynadı geçti.” demiş. Halbusu at, çocuğun kendisiymiş. Adam da çocuğa inanmış atı aramaya devam etmiş. Çocuk, buba: “Ben bi goç oliyin de beni bazarda sat.” demiş.
Oh Goca da bakmış bazarda bi goç var: “ Şunu ateyin eve götüriyin de bi yiyen.” demiş. Goçu eve götürmüş. Gızına çağırmış: “Gızım şuna buçak atıver.” demiş. Gızı da: “Buba buçak yok.” demiş.
Gızı bıçağı saklamış. Oh Goca:
“Gızım sen şu goçu tut da ben alır gelirim bıçağı.” demiş. Bubası bıçak aramış bulamamış. Gız da goç olan oğlana: “Sen bubama niye gözüktün burdan gaybol.” demiş. İpi goçun üstüne atıvermiş. Oğlan da gaybolmuş. Gız, bubasına:
“ Bu goç uçtu getti.” demiş. Bubası da: “Hani nerde hani” demiş. Gız da: “Taa, goç bi güvercin oldu uçtu gitti.” demiş. Bubası da: “Hani gızım hani” demiş.
Oğlan bi tavuk guşu olmuş. Patişahın gızı dutup yecemiş. Gızın biri çurfalık dokurumuş onun yanına inmiş. Oğlan gızın gucağına bi gül olmuş düşmüş. Padişahın gızı da öteki gıza: “Gülümü ver.” demiş. Gız da: “Vermem o benim gülüm.” demiş. Bu bağırışları duyan patişah da gelmiş:
“Ne bağrışıp durursunuz, zorunuz ne? ” demiş. Dokuma yapan gız da patişaha: “Gızın gülümü aldı vermedi.” demiş. Patişah, gızına “Kızım verşi, endenin gülünü” demiş.
Gızın eline gülü dutuverdi miydi gül, bülüçlü tavık olmuş. Bülüçlü tavuk, atmaca olmuş. Atmaca, bülüçlü tavığı yemiş. Bülücün bicezi gızın ayakgabısının içinde galmışmış. Ordan gızın ayakkabısının içinden çıkan bülüçlü tavığı hep yemiş. Bu defa tilki olmuş, porsug olmuş. Hepisini yemiş. Bu defa gızın garşısına dikilmiş: “Ben seningle evlenecen demiş.” Ondan sonra patişah gızını vermiş.
Ele alınan masallarda konuşma dili ön plana çıkıyor. Yerel şivede anlatılan masalda Antalya’nın şivesi dikkat çekiyor.